31 Aralık 2010 Cuma

Mutlu Yıllar !!

Sevgili blogdaşım keyifli bir yazı yazmış, ellerine sağlık J

Yeni yıla girmemize saatler kaldı. 2010 yılı benim için rüya gibi geçti.. O yüzden 2011’den de beklentilerim yüksek, umarım herkes için ve benim için güzel bir yıl olur.  


İstek listem uzun biraz sanirim;)
Neler istiyorum bi bakalım?? Sağlık, mutluluk, huzur, aşk, sevgi, saygı, takdir, hoşgörü, anlayış, şefkat, barış, para ve güzel güzel süprizler getirsin yeni yıl bana..



Bu yıl dolu dolu gezmek, değişik yerler görüp, yeni insanlarla tanışmak, kaşif olmak, yazar olmak, yüzer olmak, gurme olmak, yiyip içip yan gelip yatmak, çok para kazanıp bol bol alışveriş yapmak istiyorummm..

Herkese mutlu seneler şimdiden, kucak dolusu sevgi gönderiyorum..


İçiyor muyuz?

Yeni yıl geldi, hoş geldi.. Bu akşam parti akşamı,hiç bir yere gidilmiyor olsa bile, evlerde şenlik olur.. Evde olmayı seviyorum yılbaşı akşamlarında, ama yapacak birşey bulamamak kötü oluyor.. Sanki, farklı bir şey yapmak ve eğlenmek zorındasınız da, bu zorakilik, bu baskı sizi yoruyor gibi de hissedebiliyorsunuz bazen. En azından bazen öyle hissediyorum.. Aslında, fırsatını bulmuşsun, eğlen coş işte, ne düşünüyorsun.. Güzel yemek, arkadaş veya aile grubuyla toplaşma bahanesi, gece uzun nasılsa  diye muhabbet, bu şekilde yeni yılı karşılama töreninden sonra cuppa yatak..

Yılbaşı akşamlarının ilk akla gelenlerinden biri iyi yemekse, diğeri de içki olur. Kendini veya içmeyi bilmeyen insanların görüntüleri ve trafik kazaları ile dolu oluyor maalesef 1 Ocak Haber Bültenleri.. Aman ha, yılbaşı dediğimiz olay aslında 365 ten sonraki gün, bir farklılığı yok anlaşılacağı gibi, bu nedenle size keyif veriyorsa, size keyif verecek kadar için.. Sonrasını siz hatırlamasanız bile, sizin yerinize hatırlayanlar çıkıyor:)
Gelelim gerekli-gereksiz alkolle ilgili bilgilere;
-    İnsanın alkolle ilk tanıştığı dönem net bilinmese de, ilk biranın ekmek yapımı sırasında bulunduğu düşünülmektedir. M.Ö 4000 yıllarına ait Mısır hiyerogliflerinde şarabın varlığına dair resimler mevcut.. O zamandan bu zamana, törensel veya eğlenme amaçlı olsun içiyoruz:)
-    Yüksek proteinli gıdalar ( peynir ve fıstık gibi..) alkolün etkilemesini yavaşlatır.
-    Akşamdan kalmanın Fransızcadaki karşılığı “Odun ağız”(Wood mouth),  Almancada “kedinin feryadı”(Wailing of the cat), Italyancada “akordu bozuk” (out of tune), İspanyolcada “sert tepki”(backlash), İsveçcede “saç köklerindeki ağrı”(pain in the hair roots) olduğunu biliyor muydunuz?         
-    Akşamdan kalmalığın tek ilacı aslında zamandır.  Eski Yunanlılar  lahana yemenin, eski Romalılar ise kızarmış kanarya yemenin akşamdan kalmalığı azalttığına inanıyorlardı. (!evet, bende şaşırdım, sitenin yalancısıyım, ama bu sitede daha neler var neler..) Günümüzde ise; Almanlar  kırmızı et ve muz, Fransızlar tuzlu kahve, Çinliler ıspanak çayı, Haitililer içtikleri şişenin kapağına veya tıpasına 13 siyah başlı iğne geçirmenin ve Ruslar da bir miktar votka içmenin akşamdan kalmalığa çözüm olabildiğini düşünüyorlar.
-    Bir şişe şarap yapımı için gereken ortalama üzüm adedi 600 dür.
-    Beyaz şarap yıllandıkça rengi koyulaşır, kırmızı şarabın ise rengi açılır.
-    Malezya’da sarhoş sürücüler hapse atılıyor, fakat onlarla beraber eşlerinin de atıldığını biliyor muydunuz?
-    Balayı kelimesinin nereden geliyormuş, biliyor musunuz? Eski Babilde, gelinin babası damadına, düğünden sonraki bir ay boyunca  içebildiği kadar “mead” i (baldan türetilen fermente edilmiş içecek) sağlaması gerekirmiş. Bedava içki dönemine “honey month” yani bal ayı denilmiş.

     - Gelelim reklamlara.. Yaygın inanışa göre, içki konusunda yapılan reklamlar gençleri içkiye yöneltir. Oysa ki, 12 ile 17 yaş arasında içki içen gençler yapılan bir araştırmaya göre, %62 si ailelerinden, %28 i en yakın arkadaşlarından,  % 7 si televizyonda gördüklerinden, ve %3 reklamlardan etkileniyor. Yani hiç boşuna suçu başkalarına atmayalım!!
-     - Bir de, hoşuma giden bir reklam var; bu reklam özendirici mi yoksa caydırcı mı emin değilim..:) ama seviyorum!! (Pankartta, "Liköre dokunan dudaklar, bizim dudaklarımıza dokunamaz" yazıyor, bu çoğu kişi için olumlu da olabilir fikrimce:))

     Önemli olan yemek içmek değil, sevdiklerimizle birlikte olmak, bir şeyleri paylaşmak.. 
     Hepimize mutlu mutlu, her günü birbirinden güzel geçecek kocaman bir sene dilerim.. Blog yoldaşım, şimdiden iyi eğlenceler..

Hadi Eğlenelim..

Dünkü yazımdan devam ediyorum, 2011 bol etkinlikli bir yıl olacak sanırım..  :)



Ocak ayında İstanbul’da başlayacak olan City Star Nights By Converse konser serisinde yeni yılın ilk konuğu The Bug. Sıradışı müziği ile kendi kitlesini oluşturmuş olan Kevin Martin (The Bug) 7 Ocak akşamı, İstanbul’da ilk konserini gerçekleştirmek üzere City Star Nights By Converse kapsamında Ghetto’da sahne alacak. Gecenin DJ’liğini Dinamo FM’in tanınan  isimlerinden Kaan Akay yapıyor.






Babylon'da bir Diva..

Boğuk sesi, farklı yorumu ve romantik parçalarıyla müzik dünyasında eşsiz bir sanatçı olarak kabul edien Macy Gray 14-15 Şubat'ta Babylon'da sahne alacak.  Şimdiye kadar 5 kez Grammy ödüllerine aday olan ve en iyi R&B Kadın Vokal dalında büyük ödülü evine götüren sanatçı sıradışı sesiyle Billie Holiday, Tina Turner ve Betty Davis gibi güçlü seslerle beraber anılıyor.


Paco Pena

Efsanevi flamenko gitaristi Paco Pena virtüöz müzisyen ve şarkıcılardan oluşan olağanüstü grubuna en iyi flamenko dansçılarının eşlik ettiği muhteşem gösterisiyle İş Sanat'ın Ocak ayı konuklarından. Flamenkonun yanı sıra Latin Amerika ülkelerinin ve geleneklerinin şarkı ve danslarını da sergileyen topluluk farklı kültürlerin müzikal dillerindeki ortak noktalara da ışık tutuyor.

29 Ocak'ta, saat 20:00'de İş Sanat Kültür Merkezinde..

30 Aralık 2010 Perşembe

Ocak Ayı Etkinliklerinden..

Aralık ayı bitmek üzere.. Yeni yılla birlikte, Ocak ayında neler var bi bakalım istedim..

İstanbul'da 2 güzel etkinlik var;

İletişimde Mükemmellik Programı - Çizginin Dışındakiler

Bersay İletişim Enstitüsü (BİE), 2010 yılında sanat, akademi, iş dünyası, spor, sağlık ve medya gibi pek çok alanda dünya görüşleriyle farklılık yaratmış, pırıltılı kişilik yapısına sahip değerli isimleri bir araya getirerek konferans düzenlemekte.. "İşte Mizah" oturumu ile Cem Yılmaz 6 Ocak'ta açılışı yapıyor.



Tiyatro - Cam

İsmi çok yalın olan bu oyun bir çok ünlü ismi barındırıyor. Levent Kazak’ın yazdığı, Laçin Ceylan’ın yönetmenliğini üstlendiği oyunda Dolunay Soysert, Mete Horozoğlu, Deniz Çakır, Bülent Alkış ve Selen Uçer rol alıyor. Kadının sosyal konumu ve kadına dair birçok şeyin sorgulanmasına neden olacak oyun alışılmadık kurgusu ile tiyatro severleri şaşırtacakmış..



Salon: Profilo Kültür Merkezi Büyük Salon
Tarihler: 8 Ocak Cumartesi Saat: 21:00 /9-23 Ocak Pazar Saat: 14:30
Telefon: 0212 216 44 00



2 demiştim ama bir eklemem daha olacak ;) Japon Kültürüne ilgi duyanlar kaçırmasın..

Sonunda Bitti

Ve “Yaprak Dökümü” sonunda bitti.. 5 yıl çok uzun bir zaman gerçekten. İzlesin ya da izlemesin tüm karakterleri birbir tanır herkes. Ben uzunca bir süre sıkı takipçisiydim bu dizinin. Geçen yıl bitireceğiz deyipte bitirmediklerinde bırakmıştım izlemeyi. Bir diziyi tadında bırakmak gerek çünkü, uzadıkça insanı yoruyor, sıkıyor ve vazgeçiyorsunuz izlemekten..

Onca zaman izlemiş olmamın hatırına dün akşam finalini de izledim. Hıçkıra hıçkıra ağlayanlardanım hatta.. Ali Rıza beyin ölümü çok dokundu bana, kendi babamı düşündüm bir an (Allah korusun tabi) daha da çok ağladım.


Sonra ailenin dağılması, Haydarpaşa Gar’ında vedalaşma sahnesi.. Zaten o mekana karşı bir zaafım olmuştur hep, öğrenciyken çok tren yolculuğu yaptığımdan sanırım. Hep duygulanırım orayı görünce..


Anlamadığım tek şey, hatta o sırada yüzümü bile gülümsetti diyebilirim, Trabzon’a kalkan tren. Ben bilmiyorum öyle bir trenin varlığını ama “Yaprak Dökümü” bu dedim ve geçtim..

29 Aralık 2010 Çarşamba

1. Ayımız Kutlu Olsun !

Evvetttt bugün 1.ayımızı doldurduk, tam 42 yazıyla..
Nerden çıktı bu blog yazma fikri hatırlamıyorum, sanırım doğaçlama gelişti herşey. Ama iyiki var, iyiki başlamışız anlatmaya kendimizi, sevdiğimiz şeyleri.. İzleyicimiz olan, sayfamıza tıklayan, yorum yapan ya da yapmayan herkese teşekkürler, baskılarıma maruz kalan biricik blogdaşıma teşekkürler.. Ama en çokta desteğini esirgemeyen eşime en koccamanından bir teşekkür öpücüğü gönderiyorum ;)

Daha birinci ayda böyle duygulandıysam, bir yıl dolduğunda nolurum hayal edemiyorum bile.. Konuya uygun olarak, güzel kutlamalara layık pastalar ve kurabiyeler var bugün gündemimde. Hepsi birbirinden şık, güzel ve leziz görünüyor.. insan yemeye kıyamaz bunları yahu :)

Blogunu yeni keşfettiğim pasta dışında yemekleri konusunda da çok başarılı bulduğum bir isim Yasemin hanım.. Kendisinin Yasemin Mutfakta ve Özel Pastam adında iki blogu var.  Her ikisini de severek takip ediyorum. Ama bugün konumuz pastalar..  Yasemin hanım sipariş üzerine özel pastalar ve harika kurabiyeler yapıyor. Yılbaşı kurabiyelerine bayıldım.. Hemen sipariş vermek için tıklayın..



Bu harika birinci ay pastamız Pınar Butik Pasta'dan..


Çok güzel çalışmalar var. Çalışmalar diyorum çünkü üzerinde ciddi emekler var gerçekten her bir pastanın..



Bu alanda çok başarılı bir isim olduğunu düşündüğüm biri de Burçin Birdane.. Kişiye özel tasarımlar yapan Burçin hanım İstanbullu hoş ve kibar bir bayan. Daha önce kendisi ile yazışmalarım olmuştu, pastalarını direk elden teslim ettikleri için İstanbul dışına sipariş alamıyorlar ne yazıkki..


Birbirinden şirin bu tasarım pastalarla özel günlerinizde fark yaratmak için Burçin Birdane Pasta Butiğine uğrayın..

Ah ah birbirinden güzel şu pastalar şimdi burda olsalar ve afiyetle yesem.. Bozmaya kıyamayıp bu şekilde de saklayabilirim tabi.. Ellerinize sağlık ne diyeyim;)

28 Aralık 2010 Salı

Yılbaşı Partileri

Yılbaşı Hazırlıkları hakkındaki yazım, eşimin gözünü korkutmuş olmalı ki hemen bir organizasyon yapmış ;) 2011'e Yonca Lodi ile birlikte giriyoruz, ikimizde severek dinliyoruz kendisini..


Peki kim nerede sahne alıyor, mekanlarda hangi partiler var, biraz bahsetmek istedim. Belki hala karar verememiş olanlara ışık tutar..

Türkiye'nin en büyük yılbaşı etkinliği Burn Dance The New Year.. 31 Aralık gecesi Hilton Convention Hall'da..


Murat Boz, Maslak Sheraton'da..


Lenova, tüm dünya ile aynı anda Türkiye'nin ilk online partisini 29 Aralık akşamı sanal olarak gerçekleştiriyor..



Ve tabiki yılbaşı kutlamalarının gözdesi Kıbrıs.. Ajda Pekkan-Tarkan Ve Serdar Ortaç Cratos Premium'da..


Yeni yıla Demet Akalın ile girmek isteyenler Ortaköy Princess Otele..



Suada Club'da yılbaşı partisi MFÖ'den..


Yılın en dinamik partisi erasmuslu gençlerden.. Tarihi Sirkeci Tren Garında gerçekleşecek olan partiye erasmus öğrencileri ile birlikte sınırlı sayıda İstanbullu da katılabilecek..


Herkese iyi eğlenceler şimdiden.. Happy New Year!

27 Aralık 2010 Pazartesi

Peçete Lütfen!!

Ben küçükken peçete kolleksiyonu yapmak çok modaydı sanırım, bir ara evin her yerinden peçeteler çıkmaya başlamıştı. Beyaz peçete üzerine işlenmiş olanlara pek rağbet edilmezdi, fakat kumaş gibi görünen,cıvıl cıvıl renkleri olanlar kullanılmaya kıyılmazdı.
Peçete konusunda halen gülerek hatırladığımız bir olay da, eşimle Fransa'da bir restoranda yemek yemek için oturduğumuzda başımıza geldi. Güzel güzel oturduk, yemekleri sipariş ettik bekliyoruz. Garson elinde yemeklerle geldi,
"Napkin, please.."(Peçete lütfen..) diyerek bize bir uyarı yaptı. Biz peçeteyi, aklımızca rahat servis yapsın diye, servisi bırakacağı yerden kaldırdık, oysa ki garson amca, asıkcana suratı ve daha gür sesiyle "Napkin, Please!!" diye inatla söylenmeye başladı. Velhasıl, o peçete kucağıma serilene kadar biraz söylendirdik adamı:)
Peçete, sofra aksesuarlarından biri de olsa, detaylara dikkat eden biri değilseniz (veya çocukluktan kalma bir zaafınız yoksa:)), çok da önem taşımayabilir sizin için. Sonuçta, kullan-at lardan bir aksesuar.. Ama güzeli de baktırıyor bence sofraya..
Internette http://www.pecete.org/ diye bir site var, en az 20 TL lik alışveriş yaparak birbirinden güzel peçetelere sahip olabiliyorsunuz..Henüz ürün almadım, ama denemeyi düşünüyorum..Aşağıda beğendiklerimden örnekler var,sitede daha neler neler var.. insan hepsini almak istiyor..
Ürün almış olan varsa, yorum da eklesin lütfen.. Bu arada sitede, kağıt runner lar da mevcut, özel davetlerde hem estetik hem de kullanımının rahat olacağını düşünüyorum. Ahşap boyama ile ilgilenenler de peçete tekniğini kullanıyorlarsa bir göz atabilirler derim..

Daha İnce Görünmek Elimizde..

Kadınların genel sorunlarından biri kilo alıp verememek.. Dönem dönem alınan kilolar aynı hızla verilemiyor ne yazıkki. Mesela Sibel Can şuana kadar toplamda 152 kilo vermiş, daha sonrada almış. Hızlı verilen kilolar aynı hızla alınıyor anlaşılan. Mevcut kiloyu koruyabilmek de büyük önem taşıyor bu yüzden.
Kilosundan memnun olupta daha ince gözükmek isteyen bayanlar için güzel bir haberim var. Ten’in Deniz Akkaya ile birlikte yürüttüğü bir proje var; “Ten by Deniz Akkaya”..




Ten’in korse konusundaki birikimi, Deniz Akkaya’nın tasarımları ile birleşerek kadınları "bir" beden ince gösteren elbiseler üretilmeye başlandı. Bu koleksiyonda, ince görünebilmek için kıyafet seçiminin, kıyafet kesiminin önemli olduğu bir kez daha vurgulanıyor. Sezon trendi olan renklerden oluşan midi etekler, maksi elbiseler ve daha birçok model var.


Tek parça elbise ve alt gruptan oluşan 22 parçalık koleksiyonun en önemli özelliği, kıyafetlerin özel korse ile desteklenmesi. Sizi olduğunuzdan bir beden daha ince göstermeyi hedefleyen koleksiyonda 35-38-39 ve 41 bedenler de bulunuyor. Hem gece hem gündüz için uygun olan birbirinden şık kıyafetlere bi gözatın derim..

24 Aralık 2010 Cuma

Ayaklara Kar Yağıyor

Bugün ayaklara odaklandım sanırım..  Kış kendini epey hissetirmeye başladı artık. Kendime yeni bir çizme almaya karar verdim, tabii bunun için önce bütün markaları ve mağazaları dolaşmam ve ondan sonra karar vermem gerekiyor. Aksi halde, aldıktan sonra daha güzel, daha uygununu görürsem içim gidiyor ;) Mağaza mağaza dolaşırken en çok dikkatimi çeken, günlük hayatta da insanların ayaklarında gördüğüm “kar botları”.. Evet adı bu, ama artık kışın her anında giyilebiliyor, kar yağması şart değil. Fiyatları da bunu destekliyor aslında, sadece kar yağdığında giymek için biraz pahalılar..


Hepsi birbirinden şirin ve rengarenkler.. İnsanın aklı kalıyor doğrusu.. Hatta düz ayakkabı tercih etmeyenler için topukluları bile mevcut..


Kar Botu – Snowjoggers nerden çıkmış peki?

Snowjoggers botların tasarımcısı, eski bir model olan Danimarkalı Eik Braun Ottosen.. Hikâyesi de tam bir girişimcilik örneği. Üniversitede işletme okurken bir yandan da Milano, Paris, Londra arasında mekik dokuyarak modellik kariyerini sürdüren Ottosen, modanın iş tarafını da çok sevmeye başlamış. Hatta kendi markasını kurmuş ve yine kendi tasarladığı espadril işinde çok başarılı olmuş. Ama espadrillerin mevsim koşulları nedeniyle Danimarka'da uzun süreler boyunca giyilmesi mümkün olmayınca yeni birşeyler yapmaya karar vermiş.

Kendi anlatımıyla kar botunun doğuşu şöyle; “ Kış yaklaşıp da havalar soğuyunca, espadrilleri daha fazla satamayacağımı fark ettim. Mevsimsel sıkıntısı olmayan yeni bir fikir bulmalıydım. O sırada Grönland'da geçen çocukluğuma ait fotoğraflara denk geldim. Daha doğrusu karıştırmaya başladım çünkü ben genelde eski şeylerden ilham alırım. Derken bir karede, çocukken karda giydiğim, büyük ve kaba botları gördüm. Bunlar o zamanlar sadece çocuklar için yapılıyordu ve herhalde 20 yılı aşkın süredir bir benzeri daha karşıma çıkmamıştı. Çok etkilendim onlardan. Çünkü benim için zaten ürünlerin verdiği duygu önemli.” Bunun üzerine kendi çeşitli çizimler yaparak üretici firma aramaya başlamış. O zaman adı olmayan snowjoggers’ların hit olacağına emin olduğundan bu işe büyük yatırım yapmış ve bugün karşılğını fazlasıyla almış durumda. Tüm dünyada hızla yayılan kar botları, ünlülerin de vazgeçilmezlerinden..

Minik Pabuçlarım

Markafoni'yi duymayan kalmamıştır herhalde. Bende uzun zamandır takip edenlerdenim. İnternette güvenilir alışveriş sitelerinden biri, zira yaklaşık 10 alışverişim oldu, hic bir sorun yaşamadım.. En son aldığım Twigy marka pabuçlarımda dün geldi. Harikalar :)


Yumuşacık ve çok sıcak tutuyor, üstelik evde çok da şık oluyor.. Benim gibi kışın ayakları buz kesenlere duyurulur..

23 Aralık 2010 Perşembe

Şimdi Reklamlar

Reklam nedir? Televizyon izlerken, izlediğimiz programın tahminen en heyacanlı yerinde “..az sonra” diyerek, bizi bir sinir harbinin ortasında bırakan, akabinde başka kanallarda ne var diye bakmak için içgüdüsel bir hareketle tv kumandasına yönelmemizi sağlayan medya yapımlarına genelde reklam deriz..
Reklamların amacı, “bunu denemezsen bir daha sana gün yüzü yok, valla bu çok ucuz, aaa.. 5 dakika sürüyor..”  gibi cümlelerin sarfedilmesi ile tüketici olarak adledilen bizlerin beyinlerini yıkamak ve evden dışarı çıkıp markette..vb yerlerde rastladığımızda “bu güzelmiş, geçen kim demişti?” gibi ifadelerle tüketim hanemize +1 yazdırmaktır.
Hatta bu konuda, Reklam Özdenetim Kurulu bile mevcut..
Reklam deyince aklımıza ilk gelen bunlar oluyor, ama farklı amaçlı reklamlar da var..
Sosyal reklam, bir mal veya hizmeti tanıtarak müşteri yaratma amaçlı değil; sosyal bilinç, pozitif davranış değişikliği yaratma amaçlı reklamlardır.
Örneğin, “sigara sağlığa zararlıdır, alkollü araç kullanmayın, Kitap Okuyun..vb”
Sosyal bilinç yaratma dediğimiz olay da, insanların etkilenmesiyle olduğundan, tüketim reklamları ile amaçları farklı da olsa, benzer estekik kaygılarla oluşturuluyor.
Aşağıda bazı afiş örnekleri ekledim. Bunlar gözünüze güzel gelmeyebilir, ama sizi etkilediği ve akılda kaldığı kesin..

Şimdi Reklamlar..




İlginç Evlilik Teklifleri..

Dünya çapında ilginç bulunan evlilik teklifleri bir araya toplanmış. bakın neler çıkmış ortaya, bazıları trajikomik gerçekten de..


Evlenme teklifini 20 bin kişinin önünde sundu

Bu zavallı genç, sevgililer gününde, bir NBA maçı sırasında 20 bin kişinin önünde sevgilisine evlenme teklifini sundu. Maça ara verildiği anda sahaya fırlayan genç, kız arkadaşını da sahaya çağırdı. Ulusal kanalların da canlı yayın yaptığı maçta şoka giren genç kız evlilik teklifini reddetti.



Balon içindeki pırlanta yüzükle teklif 

Londra'da Lefkos Hajji isimli adam, nişanlısı Leanne'ye evlenme teklifini helyum gazıyla şişirilmiş bir balonun içine konmuş 12 bin dolarlık pırlanta taşlı yüzükle yaptı.

Evlenme teklifini sözlü bir şekilde yaptıktan sonra içinde yüzük bulunan balonu sevigilisine verirken ani bir rüzgar çıktı ve balon bir anda havalanmaya başladı. Balonun arkasından bir süre koşan genç adam balona yetişemeyeceğini anlayınca, arabasıyla bir süre daha balonun peşinden devam etti. Havalanan balon gittikçe gözden kaybolunca, Lefkos yüzükten umudu kesti. Olayın ardından yeni bir yüzük alıncaya kadar Lefkos'la tüm ilişkisini kesen Leanne'ı tekrar ikna etmek genç adamın zamanını aldı.


Milkshake içindeki yüzüğü yuttu

Reed Harris nişanlısı Kaitlin Whipple'a evlenme teklifini fast-food zinciri bir restoranda gerçekleştirdi. Sıcak bir yaz gününde soğuk çilekli bir milkshake içine pırlanta yüzüğü atan Reed, arkadaşlarını da restorana davet etti. Ancak bu esprili evlenme teklifinin sonu pek de eğlenceli bitmedi. İçeceğin içindeki yüzüğü yutan talihsiz Kaitlin'i zar zor hastaneye yetiştirebildiler.

İki gün hastanede kalan genç kadın iyileştikten sonra Reed Harris'ten yeni bir evlenme teklifi aldı ve en sonunda evlendiler.

Bu da haşlanmış yumurta içinde başka bir örnek.. yaratıcı zihinler iş başında ;)



Pastanın içindeki yüzüğü yuttu

Çin'de yaşayan Wen isimli kadın güzel hazırlanmış bir pasta içindeki yüzükle evlenme teklifi aldı. Sevgilisi Chen tarafından hazırlanan sürpriz, romantik bir sinema filminden esinlenerek gerçekleştirildi. İçinde yüzük bulunan pasta dilimini kız arkadaşına ikram eden genç adam,

Wen'in önünde diz çökerek teklifini yaptı. O anda pastanın içindeki yüzüğü yutan kız heyecandan bayıldı. Arkadaşları kızı hastaneye zor yetiştirdi.


Evlenme teklifi şovunu UFO zannettiler

Almanya'nın Plattling kentindeki genç bir adamın evlenme teklifi bölgede UFO paniği yarattı. İçinde ışık yanan balonları havada uçuran genç adam, tüm kasabanın balonlarla renklenmesine neden oldu. Kasaba halkının 'Kenti UFO'lar bastı' diye yorumladığı bu gösteri, şüphesiz 'evet' cevabını da beraberinde getirdi.


Yüzüğü Brooklyn köprüsünde düşürdü

ABD'de Don Walling büyük çabayla biriktirdiği parayla kız arkadaşı Gina Pellicani'ye pırlanta bir yüzük aldı. Evlenme teklifini Brooklyn köprüsü üzerinde bulunan yürüme alanında ailesi önünde yapmayı planlayan genç adam, elindeki yüzüğü heyecandan yere düşürdü. Büyük bir hızla köprü üzerindeki yoğun trafiğin içine yuvarlanan yüzük gözden bir anda kayboldu.

Ardından evlenme teklifini yapan Don Walling, teklifi yaptıktan sonra trafiğin içine atladı ve uzun çabalardan sonra yüzüğü buldu. Üzerinden araba geçtiği için yamulan yüzük ufak bir tamirden sonra normale döndü.


Evlenme teklifi ölümle sonuçlandı

2005 yılında internet ortamında tanışan Scott Napper ve Leafil Alforque birlikteliklerini evlilikle sonuçlandırmak istediler. İlginç bir evlilik teklifi hazırlayan Scott Napper, teklifini Oregon sahilindeki Neskowin plajında gerçekleştirdi.

Denizin kenarındaki kayalığın üzerinde cebindeki yüzüğü seviglisine verirken çiftin üzerine gelen dev dalgalar genç kızı denizin içine sürükledi. Leafil Alforque bir daha hiç geri gelmedi.

Bu tarz örnekler Türkiyede de bir hayli vardır sanırım. Hepsi birbirinden yaratıcı fikirler ama sonuçları komik.. Burada detay veremeyeceğim ama en güzel ve özel evlenme teklifi benim aldığımdı, tabii bana göre :)




 
 

22 Aralık 2010 Çarşamba

Aşure Zamanı

Evet, aşure zamanı geldi.. Annem çok güzel yapar, bana da komsulara dağıtmak düşerdi. Ne guzel bir işbölümüymüs aslında ;)

Evlenince iş başa düştü tabii.. Aşure tariflerine baktım, annemi aradım ve anladım ki bu iş çok meşakkatli.. Eee bir yandan da yapmak istiyorum; öyle olunca imdadıma Dr.Oetker yetişti. Harika bir buluş gerçekten, daha önce aynı markanın sütlü tatlılarından ve pudinglerinden yapmışlığım var. Ama aşurenin hazırı nasıl olur konusunda teredutlerim vardı, ancak dün itibari ile tamamen gittiler J


Annemin aşuresi kadar olmasa da çok leziz ve aşure tadında bir aşure oldu. (Bu arada ek olarak ben biraz toz karanfil kattım içine, isteğe göre eklenebilir.)
Benim gibi gözü korkanlar ve zaman bulamayanlar kesinlikle denemeli..

Bir ara da Dr.Oetker'in Zerde'sini yapmaya karar verdim, umarım onda da aynı neticeye ulaşırım..

Mirasımıza Sahip Çıkalım..

Farklı mesleklerden 5 kadının başarısı..

Meslekleri, ilgi alanları birbirinden farkli beş kadının 2007 Nisan ayında bir araya gelerek oluşturduğu bir gruptan bahsetmek istiyorum. Adı “ Meyve Mirası Çalışma Grubu”.. 

Tamemen gönüllük esasına dayanan bu grubun kurucuları; Gıda Tarihi Araştırmacısı Mary Işın, Metlaurji ve Malzeme Mühendisi kızı Esin Işın, Etnobotanik Araştırmacısı Dr. Füsun Ertuğ, Orientalist ve Alan Araştırmacısı Elisabeth Tüzün ve Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Neşe Bilgin adinda beş kadın.Anadolu'nun meyve zenginliğini yeniden gün yüzüne çıkarmak için yaklaşık beş yıl önce Bodrum'da başlayan çalışmalarını, Muğla yöresinde yoğunlaştırmaktalar.


Bugüne kadar aralarında, “Dilmit eriği”, “Paşa narı”, “Akkızıl üzüm”, “Tavşanböbreği zeytini”, “Helvacıkara üzümü”, “Sarımeriç inciri”, “Alaçam kara üzümü”, “Çayrek armut”, “Lop incir” ve “Sulucayrak armudu” gibi çeşitlerin bulunduğu 600 civarında meyveyi kayıt altına alan grup, bu meyvelerin yaşatılması ve üretiminin artırılması için üreticilere ve meyvelerin tanınması açısından tüketiciye de ulaşmaya çalışıyor. Bu amaçla Bodrum Cuma Pazarı'nda “Muğla Yöresinin Atadan Kalma Lezzetleri” adı altında her hafta tezgah açıyorlar. Tezgahın en önemli amacı; tüketicilere Muğla'nın tarımsal çeşitliliğini tanıtmak, farkındalık yaratarak geleneksel tarım ürünlerinin yaşatılmasını sağlamak ve yeni lezzetlerin tüketiciler tarafından keşfedilmesi ile birlikte bu meyvelerin üretimi için taleplerin artmasını sağlamak.

Gönüllü sayısı her geçen gün artan çalışma grubunun Bodrum'da bir koleksiyon bahçesi kurulması fikri için de girişimleri sürmekte.
Ülkemiz ve kadınlarımız açısından bakınca çok güzel bir girişimcilik örneği.
İlgilenenler ve daha fazlasını öğrenmek isteyenler lütfen tıklasın


21 Aralık 2010 Salı

Hayata Farklı Bakanlar

Jameson Empire tarafından düzenlenen kısa film yarışması 2011 versiyonu basladi !

60 saniyede çok ünlü bir filmi yeniden çekebilecek, pratik, esprili, aklı havada ama hayalleri büyük yönetmen adayları için kaçırılmaması gereken bir fırsat. Jameson Empire Awards dahilinde gerçekleşen ‘Jameson Empire Done in 60 Seconds’, yeni başyapıtların sahiplerine paranın satın alamayacağı bir ödül olarak ünlü yönetmenlerle aynı masaya oturma imkanı sunuyor. Bu alanda ilerlemek, adından söz ettirmek isteyen amatörler için bundan daha iyi bir motivasyon kaynağı olmaz sanırım.


Daha detaylı anlatım ve örnek videoyu izlemek için tıklayın

Burada sinemanın tanıdık yüzlerinden ipuçları bulacaksınız!


Yarışmaya Türkiye’de yaşayan, 18 yaş üzeri herkes katılabilir.

Başvuru tarihleri :  01 Aralık 2010 – 14 Şubat 2011

Yarışmaya katılan kısa filmler, 15 Şubat 2011 de Hayata Farklı Bakanlar sitesinde halk oylamasına sunulacak.Oylama 28 Şubat’ta sona erecek.
Mart ayının ilk haftasında jüri, halk oylamasında en çok oyu alan 10 başyapıtı seyredip birinciye karar verecek..

Şimdiden bol şans katılan herkese..

Bedenlerin Dünyası..

Soğuk hava şartlarına rağmen, eşimin de çok istemesiyle, Pazar günü “Body Worlds” e gittik.. Gerçekten inanılmaz heyecan verici.. İnsanın kendi içindeki organları bizzat görmesi, gelişimlerini/değişimlerini öğrenmesi farklı bir duygu. Bu gezi sırasında sürekli tekrarladığım cümle, “iyiki derimiz var, tenime daha çok dikkat edeceğim” oldu. Derimizin altındaki görünüş hiç o kadar da estetik değil malesef -beni biraz ürküttü- o yüzden cildimize gereken önemi vermeliyiz J


Body Worlds’de en cok beni etkileyen bölümlerden biri, bir bebeğin embriyo halinden doğum aşamasına kadar ki gelişimini her hali ile görebiliyorsunuz. Hatta kendi bedeninizde nerede nasil yerleştiğine tanık oluyorsunuz. Mucize gibi birşey..



Body Worlds & Yaşam Döngüsü, bedenin ızdırap, hastalık ve optimal sağlık hallerindeki anatomik çalışmaları yoluyla insan bedeninin karmaşıklığını, direncini ve savunmasızlığını gösteriyor.
Body Worlds ve Yaşam Döngüsü’nde, Plastinasyon yoluyla dönüştürülmüş 200’ü aşkın otantik insan örneği, insan bedeninin formunu, güzelliğini, işlevini ve potansiyelini sergiler. İnsanın yaşam döngüsünü konu alan özel bir sergi olan Yaşam Döngüsü, bedenin yaşamındaki safhaları gösterir – döllenme anındaki ilk yaşam kıvılcımından bebeklik ve çocukluğa, ergenlik ve gençlikten yetişkinliğe ve yaşlılığa kadar. Çığır açan bilim adamı, Dr. Gunther von Hagens’in imza attığı büyüleyici sergiler dünya üzerinde 30 milyonu aşkın kişi tarafından ziyaret edilmiş.


Sergilenen bedenler dışında, bu bedenlerin hazırlık aşamalarına da yer verilmiş. Sergi içerisine kurulmuş bir video odasında "Plastinasyon" yöntemini anlatan ve içerde gördüğünüz bedenlerin nasıl hazırlandığını gösteren bir video izleyebiliyorsunuz.

Plastinasyon, vücudu eğitim ve öğretim amaçlı olarak korumak üzere tasarlanmış görece basit bir işlem olarak görülüyor. 5 aşaması var; Tahnit Etme ve Anatomik Diseksiyon (Dokunun çürümesinin engellenmesi), Vücut Yağı ve Suyun Çıkarılması (Aseton Banyosu), Zorlu Emdirme, Konumlandırma, Kürleme (Sertleştirme).
Kesinlikle herkesin gidip görmesi gereken bir sergi. Özellikle, çocuklar ve sigara içenler bizzat görmeli. Sergi çıkışında sigara paketlerinin atılması için bir kutu yerleştirilmiş ve içerisinde epey boş-dolu sigara paketi vardı. Umarım gerçekten bırakılabilmiştir ve etkisi uzun sürer.. Sigara içen bir insanın akciğeri ile içmeyen bir insanın akciğeri aynen aşağıdaki şekilde görünüyor.


Bedenimiz hakkında şaşırtıcı gerçekler:

- Ortalama bir kadının yumurtalığı, 2 milyon yumurta içerir.Her biri sayısız kuşağın genetik koduna sahiptir.
- Kadınlar, yüksek estrojen seviyesi sayesinde daha iyi koku alırlar.
- Bir kadın, ömrü boyunca dünyaya 35 çocuk getirme kapasitesine sahiptir.

Üçüncü madde bir hayli ilginç değilmi..


Son olarak videoda geçen ve çok hoşuma giden bir cümleyle konuyu kapatmak istiyorum; "İnsanlar sadece dış görünüşü ile birbirlerinden farklı olduklarını zannederler, ancak iç görünüşleri/bedenleri ile de dünyada tektirler."