"Bunu Yazan Diğer kişi"nin biraz rahatsız olduğunu yazmıştım geçen hafta.. Eksik olmasın, bana da bir el attı, ben de şifalı geçirdim haftasonunu.. Çok ağır geçirdiğimi söyleyemem ama kullandığım ilacın etkisi mi yoksa gerçekten boğazımdaki gıdıklanma nedenli mi, gece uyku uyuyamadım. Bana eşlik eden de akşam gittiğimiz Sanctum’dan sahneler oldu..
Şu anda vizyonda olan filmlerden biri Sanctum.. Maviş “Avatar” ın yönetmeni olan James Cameron’ın yönettiği film, kritik merkezi IMDB’den 5,6 puan almış..
Puan olayı aslında beklentilerinizle karşınıza çıkanın karşılaştırılması diyebiliriz.. Filmle ilgili tek bildiğim su altı-mağara gibi mekanlarda geçtiği idi. Yeterliymiş, gayet keyif alarak seyrettim. Kısaca konuyu yazıp, kritiğe geçebilirimJ
Güney Pasifikte bulunan dünyanın en büyük ve girmesi en zor mağarası Esa-Ala Mağarasına doğru keşif yolculuğuna çıkan bir yeraltı mağara dalgıç ekibinin hikayesini anlatıyor. Keşif ekibinde teknik personelin yanısıra; dalgıcın oğlu, dalışın finansörü ve finansörün sevgilisi de mevcut. Tropikal fırtına yüzünden mağaranın bilinmeyen derinliklerine inmek zorunda kalan ekip, denize açılan bir çıkış ararken, şiddetli sular, ölümcül zeminler ve yavaş yavaş artan panik ile savaşmak zorunda...
Film gerçek olaylardan esinlenerek hazırlanmış. Yapımcı ve aynı zamanda mağaracı Andrew Wight'ın düzenlediği bir keşif gezisinde benzer bir durum yaşanmış, fırtına nedeniyle mağara girişinin kapanarak 12 kişinin içeride kalmasına neden olan bu ürkütücü deneyim bir şekilde atlatılmış. Wight’ın hayatında yer alan bu olay da, James Cameron ve yazar John Garvin’in el atmaları ile başarılı bir film olarak arşivde yerini almış.
Gelelim filmin adına.. Sanctum; kutsal yer,oda anlamına geliyor. Ekibin liderinin kendini orada kutsal bir mekanda hissettiği kadar güvende hissetmesi ile bağdaştırabiliriz ismini. Diyaloglardan birinde bunu yakalıyorsunuz.
Baba ve oğulun sevgi-nefretle karışık ilişkileri de filmin duygusal boyutunu oluşturuyor.
Filmle ilgili bir sürü eleştiri duydum, ama sanırım en komiği filme girmek için beklerken, bizden önce çıkan bir beyzadenin “Offf, sıkıldım...Kendimi mağarada hissettim” demesi oldu.. Benzer bir olay da yıllar önce “Vampirle Görüşme” filminde olmuştu. Arkadaşıma filmin nasıl olduğunu sorduğumda “Ayy.. Çok kan vardı” demesi bende geçici gülme bozukluğuna neden olmuştu..
Dağcılık-Mağaracılık-Dalış gibi adrenalin sporlarını içine alan çok fazla film yapılmıyor, özellikle dağcılık ve mağaracılık görsel öğeler açısından da çok zengin, bu nedenle insanların ilgisini arttırabileceğini düşünüyorum.
Bu gibi sporlarla amatör veya profesyonel bir ilgim yok maalesef, bu nedenle teknik yeterlilikleri konusunda yorum yapamayacağım. Ekip ruhunu yokettiği, acımasız bir hayatta kalma savaşına döndürüldüğü konusundaki eleştirileri bir tarafım haklı görmekle beraber, insanoğlunun yeri geldiğinde en acımasız varlık olduğunu da kabul ettiğimden, bana çok negatif gelmedi.. Gereksiz diyebileceğim, gerilim ve iç hoplatma dozunu arttırmak için eklenmiş gibi duran sahneler vardı, onlar belki iyileştirilebilirdi.
Şahsi fikrim, konuyla ilgili uzman bir kişiyseniz, uzman gözlüğünüzü çıkarıp, 3D gözlüğünüzü takmaya çalışmanız.. Beklentileri yükseltmeyin, ama su altında geçen arayış filmlerinden keyif alıyorsanız,bence bir göz atın..
Ek bilgi, Türkiye’de de böyle mağara ve yer altı labirentler mevcut. Bunlardan biri de, Antalya-Finike’deki Suluin Mağarası. (Halk arasında İncirli veya Gök Mağara diye de geçiyor) Henüz 122 mt ye inilen kısmı keşfedilebilmiş, fakat tam olarak mağara derinliği belirlenememiş bu mağaranın Asya Kıtasının en uzun su altı mağarası olduğu düşünülüyor. 1955 yılında mağarada araştırma yapmak isteyen Amerikalı sualtı ekibinden iki kişinin 122 mt. derinliğe ulaştıkları ancak burada ölmeleri nedeniyle mağaraya giriş-dalış yasağı getirilmiş. Detay: tık, tık