29 Temmuz 2011 Cuma

Geçip Giden Zaman..

ANLAR
Eğer yeniden başlayabilsem yaşama
İlkinden daha çok hata yapardım
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım
Neşeli olurdum ilkinde olmadığım kadar
Çok az şeyi ciddiyetle yapardım
Temizlik sorun bile olmazdı asla
Daha çok riske girerdim
Yolculuk ederdim daha fazla
Daha çok gün doğumu izler, daha çok dağa tırmanır,
Daha çok nehirde yüzerdim,
Görmediğim birçok yere giderdim
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az fasulye
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardanım ben.
Elbette mutlu anlarım oldu ama...
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız ama yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem
Yaşam budur zaten
Anlar sadece anlar
Siz de "anı" yaşayın.
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan
gitmeyen insanlardanım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım
Eğer yeniden başlayabilseydim, ilkbahrda ayakkabılarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır, çocuklarla oynardım
Bir şansım olsaydı eğer
Ama işte 85'indeyim.
Ve biliyorum
Ölüyorum...

Jorge Luis Borges (1899-1986)


85 imize kadar yaşarmıyız bilmiyorum.. Ama umarım hiç bir yaşımızda böyle pişmanlıklarımız olmaz geçmişe ve gençliğimize yönelik. Anın tadını çıkarabileceğimiz, sevdiklerimizle birlikte geçecek süper bir haftasonu diliyorum kendime ve herkese :)

26 Temmuz 2011 Salı

Denizli-Pamukkale Gezi Notları

Selam yeniden.. Çok sık yazmaya fırsatım olmuyor ne yazık ki :( Yeni proje dönemi çok yoğun geçiyor.. Haziran ayının başında gittiğimiz Denizli gezimizi anlatmak istiyorum ne zamandır. ancak kaçamak yapacak bir vakit bulabildim ;) Üniversiteden arkadaşımın evlenmesi vesilesi ile gezme fırsatımız oldu Denizli' yi.. Çok büyük bir yer değil Denizli, ama kendine göre çarşısı pazarı gezilecek yerleri var. Özellikle benim gibi nevresim, havlu hastası falansanız uğramalısınız mutlaka bu tekstilkente :)

Denizlinin ana merkezi bence bu horozcuk :) Bu şirin heykeli referans olarak kabul edebilirsiniz kendinize.. Ana caddenin ortasında öyle güzel kondurmuşlar ki, sanki gelen geçeni izliyor, yol gösteriyor.. Dünyada Denizli horozunu bilmeyen yoktur herhalde. "Gecelerin karanlığına karşı doğacak güneşin müjdesini haykıran horoz; Denizli horozu" ve "Her horoz kendi kümesinde öter, Denizli horozu ise her yerde" şeklinde tanımlamaları var bu özel horozcuğun :) Göğsünün dik durması, bacaklarının çevik olması gibi fiziksel özellikleri de varmış diğerlerinden farklı olarak.. Horozunu yeterince anlattığımı düşünüyorum Denizlinin, şehre geri dönüyorum şimdi.. Bu meydandan yol boyu aşağı yürüdüğünüzde sağlı sollu mağazalar var. En sonda başka bir meydana varıyorsunuz ki orada Babadağlar İşhanı karşılıyor bizi.. 
Bu hanı mutlaka ama mutlaka gezin. Cebiniz biraz dolu olursa daha mutlu gezersiniz sanki, zira   tamamen organik el dokuması nevresim takımları, havlular, örtüler içinizde kalabilir.. Ben içimde kalmaması için el dokuması 2 nevresim takımı, havlu ve birde Atlas Tekstil 'in sahibinin hediyesi peştemalle çıktım handan. Çantada az yer kapladığı, suyu iyi çektiği ve hemen kuruduğu için plajlarda çok tercih ediliğini söylerken mağaza sahibi, satış kampanyası diye çok kulak asmamıştım.. Ama denedim ve gerçekten de öyle, hatta plaj havlusundan daha şık duruyor, adamın söylediklerine bunu da eklemek isterim.. Keşke renk renk alsaydım diye hayıflandım wallaii.. 
Denizlinin bir de leblebisi meşhurmuş ama biz pek bi fark bulamadık.. Sadece Denizlide içebileceğiniz Zafer Gazozu var birde. Ana cadde üzerinde Balkon Kafede içtiğimiz zafer gazozu gerçekten çok lezzetliydi. Cam şişede olanını tercih edin dedikleri için Denizlili arkadaşlarımız biz de onlardan içtik, pet şişenin tadını bilmiyorum ama cam şişedekiler güzel gerçekten :) Normal bir gazozdan farkı ne peki bu gazozun? Ben genelde gazoz, kola tarzı şeyler içtikten sonra, susarım, yani hararetimi tam olarak kesmezler bu tarz içecekler.. Ama zafer gazozu öyle değil, tadı tam kıvamında, insanı ferahlatıyor, su içmeye gerek yok arkasından ;)
Yine aynı cadde üzerinde lezzet diyarı Tuğba Kuruyemiş e rastlıyoruz.. İncirlerinin tadını İzmir gezimizde keşfettiğimizden, dükkanı görünce hemen daldık içeriye.. Ortasına ceviz yerleştirilmiş harika incirlerinden, birbirinden çeşitli lokumlarından almadan edemedik tabii ;) Tuğba kuruyemiş çalışanları çok güleryüzlü ve cömertler. Tüm şubelerinde bu standartı yakalaması da ayrı bir başarı tabii ki..
Dükkanda birde Türk kahvesi ikramları var ki, ben çok şaşırdım ve takdir ettim.. Keşke İzmitte de bir şube açsalar, ne güzel olurdu ;)
Denizli merkezden notlar bunlar.. Pamukkale' den bahsetmek isterim bir de.. İlkokul yıllarımda yakın arkadaşım yaz tatili için gitmişlerdi Pamukkale' ye.. Öyle ballandıra ballandıra anlatmıştı ki, çok özenmiştim kendisine.. Yıllar sonra gitmek nasip oldu neyse ki ;) Eskilerin dediğine göre beyazlığı azalmış olsa da, hala çok güzel bence.. Umarım böyle kalır ve daha fazla bozulmaz..
Güzelleşmek, genç görünmek, sağlığına kavuşmak isteyen herkes travertenlerin içerisindeydi.. Bizde çoğunluğa uyduk ve suyun içerisinde epey vakit geçirdik, hatta çamurunu yüzüme, kollarıma falan sürdüm ki, bu resimleri paylaşmak istemem tabii ;)
Gözle görülür bir fark olmadı henüz cildimde, ama tek seferde mucizeler yaratmasını bekleyemeyiz değil mi ama.. Çamur banyosundan sonra soluğu Hierapolis müzesinde aldık. İçerisi epey kalabalıktı. Hep hayıflandığım bir konudur Türkiyede müzelere karşı olan bu ilgisizlik. Az önce çamur banyosunda güzelleşmek isteyen Türkleri müzede göremedik ne yazık ki..İçerisi yabancı turist doluydu, rehberlerini can kulağıyla dinliyorlardı ki, bizde takıldık peşlerine.. Müzede milattan önceki yıllara ait yaşam kalıntıları var. Yunanca "kutsal şehir" anlamına gelen Hierapolis tedavi amacıyla kurulmuş bir şehirmiş. Şifalı sular, doğal ortam bunun için çok uygunmuş.
Hierapolisin giriş kapısı yukarıdaki foto.. Kapıdan geçince içeride ayrı bölümlendirilmiş, hastaların tedavi edildiğini düşündüğümüz odalar mevcut. Yanyana küçük odalardan oluşan bu kısımda odaları birleştiren ince uzun bir koridor var. Şuandaki hastanelerin yapısının eskilere dayandığının bir kanıtı gibi. O yıllarda antik kente ve etrafına kurulan 15'ten fazla hamama binlerce insan gelir ve sağlıklarına kavuşurlarmış.
Turistik kullanıma açılmış olan Antik Havuz, suyun sıcaklığı nedeniyle rahatlatıcı bir etkiye sahip olmasının yanı sıra, birçok hastalığın tedavisi konusunda etkili olduğu belirtiliyor.

Yapılan araştırmalara göre, Antik Havuzun suyu kalp hastalığına, damar sertliğine, tansiyona, romatizmaya, deri ve göz hastalıklarına, raşitizm, felç, sinir ve damar hastalıklarına, içildiğinde de spazmlı midelere çok iyi gelmekteymiş. Kleopatra'nın güzellik havuzu olarak da adlandırılan havuzun su sıcaklığı 36-57 derece arasında ve PH değeri 5,8 ve içeriğinde eriyik mineraller de mevcutmuş. Havuz etrafına kurulmuş olan tesis, birşeyler içip güzel havayı solumanız için size imkan sağlıyor. Ayrıca manikür yapan balık olarak bilinen garra ruffa cinsi balıkların olduğu ayrı bir kısım var tesiste. Havuzdan sonra burada ayaklarınıza doğal manikürde yaptırabilirsiniz ;)

Pamukkale gerçekten görülmesi gereken yerler arasında, daha fazla bozulmadan gitmenizi tavsiye ederim.. Konumu tatile giderken ya da dönüşte uğramak açısından da çok uygun, aklınızda bulunsun :) Bizim gidip görmemize vesile olan canım arkadaşıma da ömür boyu mutluluklar diliyorum tekrardan..

22 Temmuz 2011 Cuma

Bir Çocuğu Sevindirmek..

O kadar da zor bişey değil aslında bir çocuğu sevindirmek.. Kendi saf, temiz, minik dünyasında, aldığınız bir çikolatalı dondurma bile mutlu eder çocukları. Daha fazlasını yapmak elimizde aslında. Kimi zaman ihmalkarlıktan, kimi zaman ince düşünmemekten erteliyoruz bir çocuğa yardım etmeyi. Geçtiğimiz yıllarda işyerimizde arkadaşlarla, çeşitli projeler yürütmüştük, kitap, kıyafet vs yardımı ile ilgili.. Benzer bir projeye rastladım şimdi ve paylaşmak istedim sizlerle. Bireysel olarak ya da arkadaşlarınızla birlikte katılabilirsiniz, herhangi bir kısıt yok..
 
Bildiğiniz gibi önümüzdeki günlerde Ramazan bayramı var ama hastanelerde tedavi gören minik yürekler yataklarından ayrılamayacak ne yazık ki :(
Onlara bayramlıklar, hediyeler göndererek, bayram sevincini yaşatabiliriz.. İlla ki yeni kıyafetler göndermek zorunda değilsiniz. Çocuğunuzun küçülen ya da hiç kullanmadığı kıyafetleri gönderebilirsiniz. (Kullanılmış kıyafetler temiz, ütülü ve kullanılabilir olması önemli tabii) Yaş, beden, ölçü sorunu yok. Her yaştan çocuk var tedavi gören. Mutlu Olalım projesi gönüllüleri, gönderilerinizi gruplayarak uygun kişilere dağıtmakta..

Kargolarınızı Gönderebileceğiniz Adres :

Mutlu Olalım Projesi / Özlem Şengir
Yurtiçi Kargo Liman Şubesi
Alsancak/İzmir

*Bu duyuruyu kendi sayfanızda yayınlayabilirseniz, daha çok kişiye ulaşmış olur..

19 Temmuz 2011 Salı

Evlilik Yıldönümümüz :)

Dün itibari ile 1 yıllık evliyiz :)
Zaman ne kadar çabuk geçiyor dedim bütün gün, düğün hazırlıkları, telaş, heyecan, mutluluk.. Hepsi dün gibi aklımda ama bir bakıyorum takvime tam 1 yıl geçmiş o günün üzerinden.. 18 Temmuz 2010 günü "evet" demiştik birbirimize. Birlikte yaşlanmak, bu yolda elele yürümek üzere.. Dilerim her yılımız aynı heyecan ve mutlulukla geçer, huzur, sevgi hep bizimle olur :) [Amin ;)]
Bu özel gün vesilesi ile özel bir insanla tanıştım geçen hafta.. Günebakan Tarlaları'nın sahibesi Hülya hanım.. Çok iyi niyetli ve ilgili biri kendisi. Yaratıcılık ve zevkine ise diyecek birşey bulamıyorum ;) Harika kurabiyeler yapmış bizim için.. Yemeye kıyamıyoruz yani o derece.. Eşim de bende çok sevdik, buradan da teşekkür etmek istiyorum sevgili Hülya hanıma.. Ellerinize sağlık :)
Bu içinden tren geçen kurabiyelere özellikle bayıldık :) aşkı taşıdı bir şehirden bir başka şehire..
Kurabiyede yazdığı gibi, mutlu ve huzurlu beraber yaşlanmak dileğimle, seni seviyorumm aşşkımm.. 

15 Temmuz 2011 Cuma

Başımız Sağolsun !

Yeniden merhaba..
Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi, iş yerinde günler yoğun geçiyor, geç saatlerde çıkıyoruz bu ara.. Hayat telaşına öyle bir düşmüşüz ki, bazen çok önemli şeyleri kaçırabiliyoruz. Aslında kaçırmak da denemez tam olarak.. Dün akşam yemek hazırlarken tv de verilen son dakika haberiyle öğrendim 13 şehidimizi.. Eşim ve ben bir süre tv karşısında öyle kalakaldık, yemeği falan unuttuk.. Kanallar gezip başka haber gelmeyince sofraya geçtik, bu konu üzerine uzun uzun konuştuk, çok üzüldük L

13 can gitti, 13 aile yandı dün.. Sevdikleri yanında olanlar, kendini şanslı görenler oldu tabii aramızda.. Ama olaya bütün olarak bakınca şans bunun neresinde? Bir gün bizim başımıza ya da sevdiklerimizin başına bunun gelmeyeceğini nerden biliyoruz ki.. Çok etkilendiğim bu olayı yazmak konusunda kararsızdım, daha doğrusu bloga karamsar bir yazı eklemek konusunda kararsız kaldım, o yüzden bir şiir eklemiştim.. Ama sevgili e.n.k bazı şeylerin kafama dank etmesini sağladı.. Evet, kelimenin tam anlamıyla böyle oldu. Onun konuyla ilgili yazısını, vatanı tanımlayışını okuyunca, yazmak için cesarete geldim sanırım..

Bize ne oldu böyle ? Günlerdir Fenerbahçe şike soruşturması var TV de, gazetede, heryerde.. Kim haklı kim haksız, kim tutuklandı, hepsi mercek altında.. Ali Taran gitmiş kendinden bilmem kac yaş küçük olan Ayşe Özyılmazel’le evlenmiş.. Konuşuldu, yazıldı, çizildi.. Bir çok blogda bu konu ile ilgili yazılara denk geldim.. Elbette yazıp konuşacağız bu konuları, ama ya şehitlerimizi neden yazmayalım değilmi? Neden tepkimizi bu konuda esirgeyelim? Fenerbahçeliler birlik örneği gösterip eylem yaptılar tutuklamalarla ilgili, belki doğru belki yanlış bir davranış ama bir tepki gösterdiler sonuçta, bir açıklama istediler.. Peki ya şimdi, İstanbulda sokağa çıkan var mı şehitlerimiz için? Bursa’da bir hareketlenme olmuş, en azından bu sevindirici, hala tepkisini gösterebilen insanlar var.. Biz bloggerlar birçok şeyi buradan paylaşıyoruz birbirimizle, bunu da paylaşalım, herkes kendince birşeyler yazsın, tepki versin.. Son bulsun artık bu kara haberler, dilerim son olsun..
O acı listeyi de paylaşmak istiyorum.. Bilelim ki, yurdumuzun farklı farklı şehirlerinden 13 kişi, bizim için savaş verdi, şehit oldu :(

1.Uzm.J.I.Kad.Çvş. Gökhan Yıldırım (2006-709) (Adana/Ceyhan)
2.J.Uzm.Çvş. Mustafa Güney (2009-309) (Adana/Yüreğir)
3.J.Uzm.Onb. Fahrettin Aksu (2009-586) (Hatay/Kırıkhan)
4.J.Komd.Çvş. Mehmet Kaz (Gaziantep/Nizip)
5.J.Komd.Çvş. Emrah Eker (Giresun/Dereli)
6.J.Komd.Çvş. Necmettin Torun (Samsun/Alaçam)
7.J.Komd.Çvş. Ufuk Başarı (Konya)
8.J.Komd.Çvş Noyan Aydın (Zonguldak/Ereğli)
9.J.Komd.Onb. Aykut Delimehmetoğlu (Bursa /İnegöl)
10.J.Komd.Er. Barış Çiçekdağı (Gaziantep)
11.J.Komd.Er. Vefa Çelik (Ağrı)
12.J.Komd Er. Ethem Okkay (Şanlıurfa/Payamlı)
13.J.Komd.Er. Gökhan Kaplan (Tekirdağ/Şarköy)

Başımız sağolsun!

Nar Ağacı

Yaşasın bugün Cuma.. Çok yoğun bir tempoda çalışıyoruz bu ara, bugün ancak birşeyler okuma ve yazma fırsatım oldu. Çok hoşuma giden bir şiiri sizinle de paylaşmak ve keyifli bir haftasonu dilemek için uğradım :)


Kırılgan bir çocuğum ben
Yüreğim cam kırığı
Bütün duygulardan önce
Öğrendim ayrılığı
Saldırgan diyorlar bana
Oysa kırılganım ben
Gözyaşlarım mücevher
Saklıyorum herkesten
Ürküyorlar gözümdeki ateşten
Ürküyorlar dilimdeki zehirden
Ürküyorlar o dur durak
bilmeyen gözükara cesaretimden
Diyorlar: Bir yanı sarp bir uçurum,
Bir yanı çılgın dağ doruğu.
Oysa böyle yapmasam ben
Nasıl korurum içimdeki çocuğu?
Bir yanım çılgın nar ağacı
Bir yanım buz sarayı.
 

Murathan Mungan

Herkese iyi haftasonları ve iyi kandiller !!

7 Temmuz 2011 Perşembe

18 Yıl Sonra..Bon Jovi

08 Temmuz Cuma akşamı Bon Jovi geliyor!!! Tam 18 yıl geçmiş.. Benim hatırladığım, Bon Jovi en son geldiğinde, konsere gidememiş olmanın yarası vardı üzerimde... Annemlerin “küçüksün sen!” ve “ne işin var o kalabalıkta?” diyaloglarından kurtulamamıştım.. Uzun bir süre de aileye rest çektiğimi hatırlıyorum.. Biraz büyüdüm sanırım, boyutsal olmasa da nüfus cüzdanı eskiyor. Annemlere sorma durumunu da geride bıraktım.. hah, rahat rahat çıkarım heryere, istediğim konsere/bara giderim, eve istediğim saatte gelirim, canım mı sıkıldı vurur kapıyı çıkar Dubrovnik’e, olmadı Kaş’a giderim..
Yani gidebilirim..
Ama gidemiyorum.. Bu sefer de türlü hengame çıkıyor, olay “izin” mefhumundan bağımsız gelişiyor ama sonuç aynı..
08 Temmuz Cuma akşamı Bon Jovi konseri..
Bon Jovi dediğimiz aslında grubun adı..  (Jon Bon Jovi, Richie Sambora, Tico Torres, David Bryan grup üyeleri)
Benim için romantik rock şarkılarının vazgeçilmezlerinden diyebilirim.. (İlk çıkardıkları albümler bir miktar daha sertti, yaşlandıkça duruldular)
1980 ler de çıkarıkları Runaway adlı single a hala radyolarda rastalyabilirsiniz, esas çıkış albümleri “Slippery when Wet” deki hemen hemen tüm şarkılar Bon Jovi deyince akla gelen şarkılardır, hemen örnek verelim: You Give love a bad name, Livin’ on a prayer... Bu albümleri aynı zamanda, 2006 yılında Robert Dimery tarafından hazırlanan 1001 Albums You Must Hear Before You Die (Ölmeden Önce Dinlemeniz Gereken 1001 Albüm) kitabında yer almış. (ref. Vikipedi)
Grup bir ara dağılmış ve sonra esas sevdiğim albümleri olan 1992 yılındaki Keep the Faith albümü ile tekrar birleşmiş...  

Türkiyede sanırım “Always” şarkısı ile bir miktar daha popüler oldu.  Klip de o ara en fazla gösterilen kliplerdendi.. (Albüm:Crossroad) 

 
İşin aslı, ben These Days,Destination Anywhere(solo) ve Crush albümlerinden sonra takip edememişim, açığımı kapatmam gerekiyor.

Ama olsun.. Biletim elimde bekliyorum.. Umarım bir aksilik çıkmaz da gidebilirim, dünya gözüyle görebilirim..
Sonuçta biz büyüyoruz ama onlar da büyüyor. Kazık çakmadılarsa dünyaya, çocukluğumuzun efsanelerini daha kaç kere daha izleme şansımız olacak ki? O yüzden önemli bunlar..

Not: Pazar günü de Judas Priest, Whitesnake sahne alıyor. Ön grupları da Pentagram! Mekan yine o küçücük Küçükçiftlik Park.. ama olsun, gidebilen gitsin..

You want commitment
Take a look into these eyes
They burn with fire
Until the end of time
I would do anything
I'd beg, I'd steal, I'd die
To have you in these arms tonight


I want to lay you down on a bed of roses
For tonight I sleep on a bed on nails
I want to be just as close as the Holy Ghost is
And lay you down on bed of roses

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Ayın Karanlık Yüzü - Transformers Yeniden

Dünya genelinde pazar günü itibarıyla toplam 379 milyon dolar hasılat elde eden filme katkısı olanlardan biri de benim:) Türkiye gişesi daha düşükmüş, +13 yaş sınırlaması etkili sanırım..
Film için bilet alırken, yan taraftan bilet almaya çalışan bir adet +13, bir adet -13 genç vardı:)
Bir süre bilet almak için karşı tarafı ikna etmeye çalıştı, en trajikomik an "Kaça gidiyorsun?" sorusunda duraksayarak zaman kazanma teşebbüsü idi.  Sonuç genç açısından başarısız:)

Gelelim filme...

Gençlik filmi, kıpır kıpır.. oradan bir hareket, buradan bir aksiyon, şuradan görsel şölen tadında..

Sevgili Autobot lar, dünyanın uydusu olan ayda bir Cybertronian uzay gemisinin olduğunu öğrenirler. Decepticon lar da boş durmaz bu arada.. Bu sırra ulaşma ve elde tutma konusunda bir yarış başlar..
Film daha çok yeni olduğundan detay verip, izlemek isteyenlerin heveslerini kursaklarında bırakmak istemiyorum.
+13 kısmı nerede bunun diyenlere; Victorias Secret mankeni Rosie Huntington-Whiteley oynuyor desem...Yien de MeganFox havası yok..
Isin asli bende çok +13 luk bir durum göremedim bu arda..
Josh Duhamel de oynuyor tabi, bu adama asker rolü çok yakışıyor!
Özetle, gitmeli görmeli mi? Transformers fanı iseniz, zaten gitmissinizdir,
Diğer şekilde, zamanınız varsa, aman aksiyon olsun, iki de güleyim, gönlüm eğlensin diyorsanız, gidebilirsiniz..
Transformers-1 süperdi bence, çok keyifli, herşey dozunda..
2 biraz zorlama gelmişti, 3 de öyle geldi..
Bir de, sizi bilmem ama 3 boyut olayı bana göre değil, başağrısı yapıyor. Gözlük üstü 3D gözlük nedenli de olabilir tabi:)

5 Temmuz 2011 Salı

Adana Gezisi

Daha önce bahsettiğim Adana gezisine sıra geldi sonunda.. Aylar öncesinden aldığımız indirimli uçak biletlerimizle kısa bir yemek molası verdik Mayıs ayında. Tek kusur anneler gününde annelerimizin yanında olamamamızdı.. Erken alınan biletlerde bu tarz atlamalar olabiliyor ne yazık ki. 
Adana gerçekten insanı doyuran bir şehir, sabah saatlerinde kahvaltı faslıyla başlıyor gün.. Hem de ne kahvaltı, ciğerciler sabahları çalışıyor genelde. Bana biraz radikal göründü sabah erken saatlerde ciğer yemek, o yüzden güne standart bi kahvaltıyla başladık.. Ama öğlene dayanamadık tabiki hemen en iyi diye bilinen kebapçılarda aldık soluğu.. 1. gün yani Cumartesi baraj yolunda Kolcuoğlu'ndaydık. Gerçekten 1 metrelik kebabı yakından gördük.. Ama biz birer porsiyonla yetindik, yanında daha neler yedik neler.. Salata ekstra istemenize hiç gerek yok, hatta önden gelen acılı ezme,humus vs.. mezelerle bile doyabilirsiniz.. Ama pes etmek olmaz tabi, taaa Adana'ya gelmişken bol bol yemek gerek degilmi ;)
Kolcuoğlu güzeldi ama daha güzelini Adana'da ikinci günümüzde keşfettik.. Elem.. Gitmeden önce sevgili imgeleme nin blogunda görmüş ve hafızaya almıştım.. Gerçekten müthiş bir lezzet cümbüşü yaşadık.. Bu sefer dayanamayarak hem adana kebap hem de şiş ciğer aldık.. Buranın kaşarlı humusu bir başka, kesinlikle ve kesinlikle denemenizi tavsiye ederim ;)
Adana'da bir diğer lezzet durağı; Tatlıcı Gönül Kardeşler.. Merkezde Çakmak Caddesinde bulunan bu küçük tatlıcı dükkanının değişik bir işleyiş tarzı var, camekanlar açık, tatlı tepsilerine uzanıp bir taş kadayıfı midenize indirebiliyorsunuz hemen ayak üstü.. İlk etapta bize garip gelsede bu tarz ayakta atıştırmak, müdavimi olduk diyebiliriz ;) Adana'ya gitmişken taş kadayıfı yemeden dönmeyin derim ben.. Biz getirmeyi denedik ama orada taze taze yediğimiz gibi tat vermiyor ne yazık ki. Adana'dan getirilebilecek en güzel lezzetler cezerye, lokum, salça, baharat.. Eski çarşılarda bunları bulmanız mümkün. Cezerye denince akla Yeni Uğur geliyor Adana'da.. Gerçekten çok lezzetli ve inanılmaz çok çeşitli lokumları, cezeryeleri var. Çalışanları da çok güleryüzlü ve yardımsever. Lokumların tadına bakarak bile tatlı isteğinizi karşılayabilirsiniz, yemek serbest. Böyle bir uygulama zor bulunur sanırım başka şehirlerde..

Adana'da yemek dışında dikkatimi en çok çeken şeylerden biri, her caddede en az 3-5 tane ilanı bulunan "Alo Böcek" tabelası oldu.. Dayanamadım sizin için fotoğrafladım ;) Döndükten sonra Adanalı bir arkadaşa sordum mevzuyu, meğer sıcaktan dolayı çok böcek olurmuş her yerde, evlerde falan, o yüzden çok faalmiş bu hat..

Alo Böcek hattı dışında Adana'da belediye de iyi iş çıkarmış bence.. Merkezde Seyhan kıyısında yapılan park ciddi anlamda üzerinde çalışılmış bir manzara sunuyor insana.. Seyhan boyunca yürüyebilir, bişeyler yiyip-içebilir, taşköprüden karşı kıyıya geçebilirsiniz. Merkezde Sabancı Camii de dikkati en çok çeken yapı oluyor. İnşaasına çok önce başlanmış ancak tamamlanamayınca Sabancı ailesi tarafından yaptırılmış bir camii.. Görünüşü ile klasik ama yeniliği ve bakımlılığı ile modern bir duruşu var Sabancı Merkez Camii'nin..
Adana'da nerde kaldık peki? Bi arkadaşımın da tavsiyesi ile Emir Royal Otel 'i tercih ettik. Otel yeni açılmış, gayet şık ve rahat bir oteldi. Çalışanlar da çok yardımcı oldular bize, bi yere gitmeden önce nasıl gideriz, nerde ne yenir, nerden cezerye alınır hepsini danışabiliyorsunuz.. ve gayet samimiyetle yardımcı oluyorlar, onlardan bahsetmeden olmazdı ;)

Adana yemekleri ile çevre düzenlemesi ile + puan aldı benden.. Eksik daha doğrusu geliştirilmesi gerektiğini düşündüğüm bir yanı ise, turistik bir şehir gibi olmaması. Bundan kastım; Adana'ya özgü bir şey almak istediğimizde, Sabancı Kültür Merkezinde dahi birşey bulamadık. Hediyelik eşya mağazasına giriyorsunuz; Mevlana biblosu, Çanakkale Şehitlik biblosu, Muğla bezi vss... Bir magnet bile yoktu :( Adana'ya özgü birşey varmı diye sorduğumuzda ise adam gayet net "yok" dedi mesela.. Bence böyle güzelliklerle dolu bir şehirde bu konuda kendini geliştirmeli. Alınan cezeryeler, salçalar, baharatlar yenip bitiyor sonuçta bir süre sonra.. Bir taş köprü biblosu ya da magneti almayı isterdim doğrusu.. Gezi yazıma bu güzel ve eski köprüyle son veriyorum..
Adana gidilesi bir şehir, değişik yöreleri keşfetmeyi seviyorsanız ;)

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Haftasonundan Kareler..

Haftasonu minik misafirlerimiz geldi :) Aslında minik dediğime bakmayın biri 5,5 biri 12 yaşında yeğenlerim.. İkisi de erkek olunca bilgisayar oyunuydu, bowlingdi derken birçok aktivite yapıldı.. Eeee karınlar acıktı, atıştırmalık birşeyler arandı.. Teyzeler hiç dayanamaz herhalde yeğenlerine, tabi ki onlar için hemen bir kek çırptım, sevdikleri gibi bol çikolatalısından.. Arkadaşlarımın doğumgünüm için bana hediye aldıkları tantitoni muffin kek kalıplarımı kullanmakta bugüne nasip oldu böylelikle. Bir kez daha teşekkür ederim sevgili dostlarım, gerçekten çok şirinler :) Herşey iyi güzel, bloglarda hep görüyorum ; muffin kek üzerinde renkli bonibonlar acayip hoşuma gidiyor, tabii denedim hemen ama benimkisi hayal kırıklığı oldu biraz :( Bonibonlarım eridi, kayboldu gitti.. Fırından çıktığında bonibon olduğu bile belli olmayan erimiş bişeyler vardı üzerinde.. O yüzden fırına girmeden önceki hallerini çektim sadece, çıktıktan sonrası hüsran oldu benim için.. Lütfen püf noktasını söylesin biri, nasıl o bonibonlar erimeden renkli renkli duruyorlar öyle keklerin üzerinde ???
Diğer kalıpların ortası boşluk olduğundan bonibon koymamıştım neyse ki, onları böğürtlen sosu ile servis ettim, bayıldılar ;) Böğürtlen sosu tabii ki Dr.Oetker'den.. Dondurma üzerinde felan çok seviyorum ben, o yüzden dolapta bulunur hep birkaç paket..
Kek tarifim basit ama yinede yazayım istiyorum, malum çok az tarif var bu blogda ;)
Damla Çikolatalı Muffin Kek
1 su bardağı toz şeker
2 yumurta
1 su bardağı süt
1 su bardağı sıvıyağ
2 su bardağı un
1/2 su bardağı kakao 
1 su bardağı damla çikolata
1 paket kabartma tozu
1 paket vanilya
Üzeri için bonibon ??
* Bu ölçülerden 24 adet muffin kek çıkıyor..
Yapılışı ; Klasik kek yapma adımları aslında. Önce yumurta ve şeker iyice çırpıyoruz, ardından sıvıyağ ve sütü ekleyip devam ediyoruz çırpmaya. Unun elenmiş olması kekte daha iyi oluyor. Unu, kabartma tozunu, vanilya ve kakaoyu da ekliyoruz kaba. Çırpmaya devam.. En son damla çikolatalar ekleniyor karışıma ve kaşıkla karıştırıyoruz bu sefer, çikolatalar kırılmasın diye.. Ardından muffin kek kalıplarının yarısına kadar karışımla doldurup önceden 10 dk kadar ısıttığımız 180 derece fırında 30 dk. pişiriyoruz.. {Fırında koymadan önce benim gibi bonibon koymak isteyebilirsiniz belki ama püf noktasını mutlaka öğrenmenizi tavisye ederim ;)} Çıkardıktan sonra biraz dinlendirirseniz kekleri kalıplardan çıkarması da daha kolay oluyor..

Yanında süt ile ikram ettiğim kekler kapış kapış gitti :) Sanırım birşeyler yapmanın en güzel tarafı da bu, afiyetle yenmesi..