Notre Dame’dan sonra en çok ziyaret edilen yerlerden biri olan Sacré-Cœur Bazilikasının yapımı 1875 yılında başlamış ve 39 yıl sürmüş. Haç şeklinde bir yapıya sahip olan Bazilika Paris’te her yerden görülmesini saglayan beyaz bir renkte. Taşlarının özel olarak üretilen ıslandığında beyazlaşan bir yapiya sahip olduğunu öğreniyoruz. O yüzden yağmur görmeyen kısımları siyaha dönmüştü.
Burası hac yeri olarak kabul edildiginden Hristiyanlar için çok önemli, kilisede hala ayinler düzenlenmekte. Yapımı sırasında maliyeti Fransız halkı tarafından karşılanmış. Dar basamaklardan tepeye çıkmak mümkün ve tabiki biz 100 ün üzerinde olan bu merdivenleri de çıktık. Tepeden görünen Paris manzarası gerçekten görülmeye değer.. Paris'te tarihi yapıların dokusuna zarar verilmeden restore edildiği için bir sürü merdiven tırmanmanız gerekiyor, o yüzden tavsiyem Paris’e çok yaşlanmadan gitmenizdir ;)
Sacré-Cœur ziyaretimizin ardından şirin ve dar sokaklardan geçerek ressamların bulunduğu meydana doğru yol aldık. Hem biraz soluklanalım hem de Paris’ten hatıra olsun diye hemen bir ressamın önüne oturduk ve sevimli bir karikatür çizdirdik. Gerçekten sonrasında keyif alıyorsunuz duvarda bakarken J Bu dar sokaklarda sağlı sollu küçük ama şirin dükkanlar var, hem hediyelik eşyalar hem de güzel Paris resimleri satılıyor, bunlardan da birkaç tane almanızı tavsiye ederim, başka yerde göremiyorsunuz çünkü..
Bu sanat gezisinden sonra karnımızın iyice acıktığını hissediyoruz ve tavsiye üzerine Le Ceni's adlı şirin bir cafe&restaurantta alıyoruz soluğu. Burada Fransızların meşhur soğan çorbasından içip, leziz bir ördek eti yedik. İlk defa ördek eti yememe rağmen ben çok beğendim. Tabii bu defa sipariş verirken garsona etlerin iyi pişmiş olması konusunda uyarılarımızı yapmayı unutmadık ;)
Montmartre'deki gezimizi tamamladıktan sonra dönüş yoluna doğru yöneliyoruz. Buradan aşağı yürüyerek inmek daha keyifli bence. Yolumuzun üzerinde köşede ağaçlar içinde kalmış küçük bir kabare görüyoruz. "Au Lapin Agile" yazan bu şirin kabare zamanında Picasso'nun ve başka ünlü isimlerin takıldığı bir kabare bar. Bir rivayete göre Picasso "harlequin" adlı resmiyle hesap ödemiş burada. Steve Martin'in yazdığı "Picasso at The Lapin Agile" oyunu da yine burada tanışan iki gencin hikayesini komik bir dille anlatıyor. Bu şirin kabarenin bahçesinde oturup biraz o havayı soluduk bizde..
Bu kadar yakınına gelipte Moulin Rouge'u görmeden olmazdı. Yüzyılı aşkın bir süredir varolan bu klübün şovunu izlemeyi istedik aslında ama zaman açısından pek fırsat yoktu ve giriş fiyatlarını da görünce vazgeçtik. Bu güzel kırmızı değirmenin dışarıdan bir fotoğrafını çekmekle yetindik.. Bu şovda görkemli kostümler, sahne ve ışıklandırma eşliğinde bir tür revü gösterisi, Fransızların meşhur kankan dansından örnekler ve benzeri dans şovları sergileniyormuş.
Montmartre gezimizi bu değirmenle sonlandırıyoruz. Sanırım bir tek Eiffel Kulesi kaldı Paris Gezi notlarından.. Çok yakında ona da değineceğim mutlaka ;)
Really good post. keep going!
YanıtlaSilmy site - canapé design